Tüm dünya genelinde destekleyici tedaviler geçerliliğini korumaktadır. Tedavi sürecinde ve arzu edilen sonuçların gözlemlenmesinde destekleyici tedavilerin farkı görüldükçe araştırmalar ve geliştirmeler bu alanda da öne çıkmaktadır. Adına tedavi dediğimiz uygulama, bir hastalığın iyileştirilebilmesi için tercih edilen yoludur. Tedavi seçenekleri bazen tek bazen de çok yönlü olabilir. Günümüzde gelinen nokta itibari ile en iyi tedavi yöntemi kişiye özel seçilen ve uygulanan yöntemler olmuştur.

Destekleyici Tedavilere İki Açıdan Bakılabilir;

1. Farklı ülkelerde, farklı yüzyıllar içerisinde insanlar tarafından geliştirilmiş olan yöntemler. Bunlar; Akapuntur, yoga, reiki, meditaston, ruhsal terapiler, masaj tedavisi, psikoterapi ve benzeri birçok yöntem olarak düşünülebilir.

2. Diğer destekleyici tedaviler ve en önemlisi doğanın insanlara armağanı olan bitki, çiçek ve bitki köklerinden oluşan yöntemlerdir. Yani bugün itibari ile adına bitkisel tedavi, fitoterapi dediğimiz yöntemdir.

İnsanlığın tarihi kadar eski olan bitkisel yöntem, tarih içerisinde birçok hastalığın tedavisinde çözüm odaklı kullanılmış ve modern kimyanın gelişmesi ile halen günümüzde de kullanılan birçok medikal ilacın keşfine kapı açmıştır.

Bilinmesi gereken bir gerçekte şudur; Bugün adına ilaç dediğimiz her şey bitki, çiçek ve köklerden kaynak alınarak, kimyasal yapısı kopyalanarak sentetiği üretilmiştir.

Örneğin halen kemoterapi ilacı olarak kullanılan bazı ilaçlar porsuk ağacından, bazıları zehirli bitki olarak adlandırılan gruplardan temel alınmaktadır. Haşhaştan morfin, söğüt ağacı kabuğundan Aspirin, küf ve mantardan penisilin icat edilmiştir.

Halen bütün dünya kanserin çözümünü doğada aramaktadır. Acaba bir bitkinin kökünde mi yoksa köpek balığının kıkırdağında mı? Madem çözümsüzlüklerin çözümünü doğada arıyoruz, hatta bugüne kadar bulduklarımızı da doğadan bulduk, o zaman neden bitkisel yöntemler bir yandan göz ardı ediliyor diye de düşünmek lazım.

Kanser dahil tüm hastalıkların oluşum nedenlerini iyi anlayabilmek ve tedavilerini de bu nedenlerin üzerine kurabilmek gerekir.

Örneğin; kanser, bulaşıcı değil mikrobik yada virütik değil , o zaman neden ve nasıl oluşuyor? Son yüzyılda neden kanserde artış izlenmekte ? Demek ki tetikleyen bir takım nedenler var. İlk yapılacak iş kanseri tetikleyen nedenlerin masaya yatırılıp ortadan kaldırarak kanser oluşumunu engellemeye çalışmak olmalıdır.

Kanser Oluşumunda Gerçek Faktör Bağışıklık Sistemi

Genetik faktörlerin dışında bir insanda kanser gelişebilmesi için mevcut bağışıklık sisteminin artık engelleyici rolünü kaybetmiş olması gerekiyor. Çünkü her insanda hergün mikro düzeyde birçok virüs, mikrop gelişebildiği gibi kanser hücresi de doğabiliyor. Fakat bu çok mikro boyutlarda olduğu için bağışıklık sistemimiz tarafından bertaraf ediliyor. Kanserin tıbbi anlatımı doğal işleyiş kabiliyetini yitirmiş, kontrol dışı kalmış hücre büyümesi olarak ifade ediliyor.

Yani insan bedeni programlar dizilimi içerisinde işler. Bir yerlerde bir program bozukluğu kanserin ilk temellerini atabilir.

Bu programlarda meydana gelen hasarlar ile mücadele eden sistem de bağışıklık sistemi olarak düşünülebilir. Buradan anlaşılabileceği üzere bir insanda kanser hastalığı tespit edilmiş ise açıkça bağışıklık sistemi zafiyeti ve sorunu var demektir. O halde kanser hastalarına ne tür tedavi yöntemi uygulanırsa uygulansın, bağışıklık sistemi çökertilmemeli, aksine bağışıklık sistemininin yükseltilebilmesi için özellikle uygun yöntemler üzerinde durulmalıdır. Kanser yükü, medikal ilaçlar , cerrahi yük birde psikolojik yükten sonra kanser hastalarına mutlak bitkisel ve destekleyici yöntemler tavsiyesi uzmanlarca yapılmalıdır.

Bazı özel bitkilerde ve bu bitkilerin konsantre formlarında yüksek oranda fayda sağlama, tedavi , iyileşme sürecini hızlandırma hatta neredeyse tedavi etmeye varan özellikleri vardır. Kişiye özel hazırlanmış iyi bir bitkisel kombinasyon konsantre yani ekstrak formunda düzenlenmiş ise üç önemli noktada kendini gösterebilir. Detoks, kanser hücrelerinin üremesinin engelleyebilmesi ve bağışıklık sistemini koruyabilmesi ve yükseltilebilmesidir. Kemoterapik ilaçlar kanserli hücrelerin bloke edilebilmesi , yok edilebilmesi yada bulunduğu noktadan başka bir noktaya metastaz geliştirmemesi adına uygulanan bir yöntemdir. Doğruluğu ne olursa olsun bir uygulamanın zarar verici boyutları da tartışılmalıdır.

Kemoterapik ilaçlar kanser hücrelerini öldürme özelliğini sağlam hücrelerde de ortaya koymaktadır. Henüz zeki bir kemoterapi ilacı keşfedilmedi. Yani sağlam hücre ve dokulara hasar vermeden yalnızca kanserli hücreleri öldüren bir kemoterapi ilacı keşfedilmiş olsaydı zaten kanser hastalığının da sonu gelmiş olacaktı. Bugün itibari ile kanser hastalarının ne tür tedavi görürse görsün yada görmesin mutlaka iyi bir uzmandan bitkisel destek almasında fayda vardır. Ancak bitkisel ürün kullanmak yada bitki özleri kombinasyonları oluşturmakta kolaymış gibi düşünülmemeli. Çarşı pazar gibi ortamlarda her kanser türüne bir bitkisel set hazırlayanlardan ve bilinçsiz tavsiyeler ile kullanılan bitki ve vitaminlerden sakınılmalıdır.

Destekleyici tedaviler alanında bitki özleri öne çıkan en önemli faktördür. Ancak tedavi konusuna bir bütün olarak bakmak ve özellikle kanser hastalarına ve yakınlarına doğru bilgilendirmeler noktasında yardımcı olmak gerekmektedir.

Destekleyici tedavilerde en gerekli faktör bitkisel kombinasyonlardır. Ancak hissedilir derecede etki görülebilmesi için bitkilerin sıradan formlarından değil özel olarak ekstre edilmiş formlardan kullanmak gerekir. Kanser üzerine yapılan araştırmalarda ekstreler üzerine yapılmaktadır. Tüm dünyada kabul gören en etkili bitkiseller, sıvı ekstraklar olarak kabul görmüştür.

Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi

Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi, henüz klasik tıbba dahil edilmemiş sağlık bakım sistemleri, ürünleri ve uygulamalarıdır. Bununla beraber T.A.T kullanımı hem toplumda, hem de kanser hastaları arasında yaygınlaşmaktadır.

Birçok kanserli hasta ve yakınları, klasik tedavilerle birlikte tedaviye destek olma, kanserin tekrarlamasını önleme hatta klasik tedavi yöntemleri yerine kullanma hatta ne yazık ki önemli bir oranda da son bir çare olarak T.A.T kullanmaktadır. Amerikan Kanser Birliği (American Cancer Society) ve Ulusal Kanser Enstitüsü (National Cancer Institute) tamamlayıcı tedavileri modern tıp ile birlikte kullanılan tedavileri tamamlayıcı yaklaşımlar olarak, alternatif tedavileri ise hastalığın geleneksel tedavisinin yerine kullanılan uygulamalar şeklinde tanımlamaktadır. T.A.T kullanımı son yıllarda birçok ülkede düzenli olarak artmıştır.

Bu oranlar Amerika’da %42, Avustralya’ da %48, Fransa’da %49 dur. Kanser hastaları arasında Türkiye’de bu konuda yapılan çeşitli araştırmalarda ise %80 ile %36 arasında bölgelere göre değişebilen oranlar bulunmuştur.

Yapılan araştırma sonuçları özetlenirse hastalar kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarının normal hücrelere zarar verdiğini, bağışıklık sistemini zayıflattığını ve böylece iyileşmeyi baskıladığını ifade etmişler ve bu nedenle T.A.T kullandıklarını belirtmişler, doğal tedavilerin ise bu zararları telafi ettiğini, kendilerini T.A.T kullanımı ile daha iyi hissettiklerini beyan etmişlerdir.

Yapılan son bilimsel araştırmalar ile artık belirgin olarak bitkisel tedavilerin kanser hücrelerinin üremesine ve kanser damarlanmasına engel olduğu, bağışıklık sistemini tartışmasız güçlendirdiği ve içeriklerindeki çeşit ve yüksek dozlu antioksidanlar ile hücrelerde biriken ve onlara zarar veren serbest oksijen radikallerini nötralize ederek vücuttan uzaklaştırdıkları anlaşılmıştır. Kanser tedavisinde en doğru olan, kanserle savaşmakta olan organizmaya ihtiyacı olan maddeleri vermektir. Bitkisel antikanserojenler, rakipsiz olarak bu boşluğu doldurmaktadırlar. Sonuçlar ise bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar ile teyid edilmiştir.

Destek Tedavi Danışma Hattı